31 Ekim 2014 Cuma

Yaşam ölümsüz değildir, ölümlü de yaşanır.

Metrodayım. Yolculuğu ayakta mı, yoksa oturarak mı geçireceğim tercihini her zamanki gibi insanlara bırakarak oturmalarını bekledim -şanslıydım, boş bulduğum yere oturdum. Bir süre sonra üst sınıf mensuplarının yaşadığı yerin durağında, belki orta halli bile sayılamayacak bastonlu bir teyze, yalnız başına metroya biniyor ve karşıma oturuyor. Sık sık göz göze geliyoruz; fakat utanmam, pişmanlık duymam gereken bir şey varmış gibi bakışlarımı kaçırıyorum. Teyzenin yaşlarında akranı sayılabilecek bir amca var, elinde kitap. Fark edebildiğim kadarıyla sayfada birkaç resim var, amca resimlere uzun uzun göz gezdirdikten biraz sonra kitaptan rahatsız olmuşcasına kapağını kapatıp bakışlarını uzaklara dikiyor; metrodan ne kadar uzağa dikebilirse o kadar. Metroya son anda yetişen, görme engelli (kör tabiri bana çok daha ağır durumlarda kullanılmalıymış gibi geliyor) kızdan hiç bahsetmedim. Metroya binmesinde yardımcı olan kişiyle konuşmalarına biraz kulak misafiri oluyorum; konu dershane, sınav... Onun anlam çıkarılabilecek bakışları yok ama belki de en "anlamlı" gözler onun. "Ya ben de göremeseydim?" diyorum, dememle beraber karanlığa giriyorum. Yaklaşık 25 dakikalık yolculuğum böyle geçiyor ve şunları düşünüyorum:

Teyzenin, alışık olmadığı lüksün kasvetinden uzaklaşmaya ve yalnızlığını paylaşmaya ihtiyacı olabilir.
Amcanın, büyük dertleri, özlemleri ve bunları anlatmaya ihtiyacı olabilir.
Kızın, karanlıktan kaçmak için 'normal' yaşama ayak uydurmaya ve bunun için insanlarla konuşmaya ihtiyacı olabilir.

Bunların hiçbiri olmayabilir de, bilemiyoruz. Fakat bir şeyler yapabileceğimizi biliyoruz.

İnsanlarla konuşun. Küçük bir "nasılsın" bile ummadığınız şeyleri değiştirebilir.

Ölümsüzlüğü bulmayacaksınız, ama yaşatacaksınız.
Ünlü olup isminizi duyurmayacaksınız, ama mutlu olacaksınız.

25 Haziran 2014 Çarşamba

Sessizlik çekemezsin bu gece...

Haziran 25'i ve ben yine sana geldim Kazım abi... Sakın ha sadece Haziran 25'inde ve Kasım 7'sinde sana uğruyorum sanma; farkında mısın bilmiyorum ama boğulduğum her gece sana gelip seninle dertleşiyorum. Hani kalbi yandığında yanına tabure çekip dertleştiği abileri olur ya insanların, benim için de şarkıların ve sen var. Ne şarkılarını eskitebiliyorum, ne de seni öldürebiliyorum. İtiraf edeyim, müziğin insanları birleştirmesini hep çok uç bir örnek olarak gördüm ama sen bana şarkılarınla konuşuyorsun. Ne zaman sana gelsem, sana sussam, şarkılarınla dertleşiyorsun benimle. Seni tanımadım ama seni anladım, senin de beni bu kadar iyi anlamaların sanırım bu yüzden. Ha belki "Her gece gelişlerinin farkındayım, ayrıca yazmana ne gerek var?" diye sorup gülüş atacaksın sana has sıcaklığınla, ya da başkaları merak edecek ne için yazdığımı; minnet duygusu Kazım abi... Sana her gelişimde zaten susuyorum, bir de bugün susarsam çok ayıp edecekmişim gibime geliyor. O sıcacık şarkıların için sıcacık şeyler yazma uğraşı benimkisi... Bir kez olsun canlı görmediğim, sesini canlı duymadığım adamın benim için neden bu kadar özel olduğunun açık bir cevabı yok ancak abim olsan ancak bu kadar severdim seni.

"İşte gidiyorum" diyerek gittiğin dünyada hiçbir şey değişmedi Kazım abi. Düzen aynı, kötülükler artarak devam ediyor, siyaset ise eskisinden daha kirli. Sahiden insan o kadar bıkıyor, o kadar yılıyor ki; artık bir şey demeden, şikayet etmeden gidesi geliyor. Bir de bunları 19'unu henüz yeni bitirmiş biri yazıyorsa düşün durumu... Ya da belki, Haziran'da ölmek kadar doğmak da zordur, dertlerin yoğunluğu bu yüzdendir.


Trabzonspor mu? Savaş ortasında komutansızız. Senin en güçlülere karşı koyan, statükoyu deviren Trabzonspor'un da yok artık. Trabzonspor'a güçlüler karşısında boyun eğdirip kahramanlığını elinden aldılar. Statükoyu yeniden devirmek için yeni bir lidere, yeni bir devrimciye, yeni bir sen'e ihtiyaç var. Sözde herkes senin felsefeni anlasa da içimizden hâlâ bir Kazım Koyuncu çıkaramadık. Liderimiz olmadan da savaşamıyoruz. Abi sen savaştan nefret edersin ama Trabzonspor için de savaşılırdı. Ve eminim sen yaşıyor olsan, kanserle savaştığın gibi Trabzonspor için de savaşacaktın. Karadeniz gibi hırçın ruhun her Trabzonsporluya örnek olacak, güçlüleri ve statükoyu alt üst edecektik.

İki kelam sohbet edememenin, elini sıkamamanın dışında, en çok da bunun için üzülüyorum yokluğuna...

Huzur içinde yat Kazım abi...
Dengeler tersine dönmezse, yarın yine beraberiz...